Hayatta sebebi olmayan tek bir toz zerresi bile yok, bilirim. Gel gelelim, "anlamlar" bizim icadımız mîrim.
Değilse nasıl açıklardık "ilk"lere atfettiğimiz bunca önemi? Ve insan, hep açıklamak zorunda mıdır ki eylemlerinin sebebini? Sadece anlamlı olsa yani, yetmez mi? Yetsin dilerim. Sebepsizce; lakin büyük bir hevesle "ilk"lerimi not etme arzumun bir açıklaması var eminim.
Bugün ilk fransızca kitabıma başladım : "Le Petit Prince". Özenle, itinayla ve hevesle seçilmiş bir başlangıç.
Bir kitabın orijinalini okumak ne büyük zevkmiş. Büyüklüğü, içinde bir çok heyecanı birden barındırmasından gelirmiş. Öyküye kapılıp giderken dil geliştirmek, kelime hazinesini genişletmek, çevirmenliğin tadına bakmak... Hepsi mümkün bir okuma sırasında.
Kitabı okurken eşzamanlı olarak bir iki çevirisine göz attım, ve anladım ki orijinalinden okumadığımız her kitap biraz eksik. Kulaktan kulağa oynamaya benziyor biraz. Nasıl biri diğerinden duyduğunu anladığı gibi dile getiriyorsa, bu da aynı şey. Fakat bir yandan da çeviri işi çok hoşuma gitti, "yapılır bu iş yau!" dedim kendime. Ve dakikasında çevirmen kıyafetlerimi kuşandım! Ben ki, zengin bir gardroba sahip insanların ne giyeceğine karar verememesi çaresizliğindeyim mîrim!
En son ne zaman, hangi kitabı bitirmiş olduğunu dahi hatırlayamayan kitapsever bir insanın silkinip kendine gelmesi, yenilenmesi gibi bir şey oldu bugün.
Bana kitap okutmayan her duygunun yakasına yapışıp, zorla benden çaldıkları zamanımı aldım. Zafer gibi bir şey oldu bugün.
Bir kitapta şöyle bir şey geçiyor;
"Dostum, biraz daha okumalısın örneğin. Okudukça, sevgiden başka ilgilenmen gereken şeyler olduğunu sen de anlayacaksın. Kafanı sevmeye takıp da, kendini bu kadar sınırlama. Kimsenin yaşamı, birini sevmek ya da birinin onu sevmesi değildir, olmamalı. Hayatın karşısında biraz daha sıkı dur. Sana güveniyorum." (Ece Temelkuran- Bütün Kadınların Kafası Karışıktır)
Söz dinlemek gibi bir şey oldu bugün.
 |
Le Petit Prince - 9 Kasım 2013 |